This paper investigates whether the Feldstein and Horioka (1980) argument on domestic saving-investment relationship is supported by the data of the countries in the Middle East and North Africa (MENA) region when the financial development levels and exchange rate regimes are taken into account. To this end, we employ both the ARDL bounds cointegration test and panel mean group procedures. The results support the view that a successful international financial integration requires compatible levels of financial intermediation. The evidence also suggests that saving-investment cointegration is not invariant to exchange rate regimes.

The paper attempts to determine whether there are significant gender differences in academic performance among undergraduate students in a large public university in Turkey based on three indicators; university entrance scores, performance in the English preparatory school and in the program the student is majoring in. The paper finds that a smaller number of female students manage to enter the university and when they do so, they enter with lower scores. However, once they are admitted to the university, they excel in their studies and outperform their male counterparts. This result holds after controlling for the field of study and individual attributes.

This paper analyzes return migration and asset accumulation in a stochastic dynamic model using a longitudinal dataset on legal immigrants in Germany. Our model gives a number of implications about the level, timing and selection of return migration along with the savings profiles of immigrants. In addition, we examine how the return and savings behavior of immigrants vary according to their country of origin and demographic characteristics. The model is used to determine the impact of a number of counterfactual policy experiments on the composition of immigrants, such as changes in the unemployment insurance program and the payment of bonuses conditional on their employment status and duration of residence to encourage immigrants to return home. In addition, we assess the impact of counterfactuals in the macroeconomic environment, like changes in wages in Germany and in purchasing power parity between Germany and the source countries.

We investigate whether the fact that most countries cannot borrow internationally in their own currencies, referred to as “original sin” by Eichengreen and Hausmann (1999), may remain as a “mystery” when an alternative variable set and estimation procedure are taken into account. Our results suggest that flexible exchange rates and strong macroeconomic policy stance with sound institutions are necessary but not sufficient for redemption from original sin. Original sin appears to be persistent and determined also by the variables which are beyond the sole control of individual countries. Consequently, redemption from it and satisfying the blessed trinity of international currency, flexible exchange rates and sound institutions requires a new international financial system allowing complete markets for all currencies meeting the necessary conditions.

This paper empirically investigates the effects of institutional and macroeconomic policy stance variables on current account deficits (CAD). Based on cross-section data for a broad number of developing and industrial countries, the results strongly suggest that better governance increases whilst the presence of original sin decreases the ability of an economy to sustain CAD. Exchange rate flexibility and openness appear to put a discipline on CAD. Consistent with the equity home bias and Feldstein-Horioka puzzle, CAD decrease with country size. The net impacts of the financial deepening and monetary credibility on CAD are found to be insignificant.

Bu çalismanin amaci kisa dönem ekonomik krizlerin sosyoekonomik etkilerini bunlardan son dönemde önemli ölçüde etkilenmis üç ülke olan Endonezya, Arjantin ve Türkiye baglaminda, bu krizlerin yayginlasmaya basladigi 1990’li yillarin baslarindan bu yana geçen süredeki gelismeler çerçevesinde incelemektir. Ayni dönemde krizle karsilasan diger ülkeleri degerlendirme disinda birakmis olsa da bu çalisma, üç ülkeyi temel alan kiyaslamali bakis açisiyla krizlerle karsilasan ülkelerin deneyimlerindeki çesitliligi ana hatlariyla ortaya koymayi amaçlamaktadir. Krizlerin nihaî etkisi, krizlerden kaynaklanan “dogrudan” etkilerin ötesinde, kriz sirasinda uygulamaya konan istikrar ve yapisal uyum programlari, krizden etkilenen kesimlerin tepkileri, uluslararasi kuruluslarin ve ülke hükümetlerinin tutumlari ve diger birçok unsurun karmasik bir bileseni olarak ortaya çikmakta ve krizlerin etkileriyle kriz sonrasi uygulanan programlarin etkilerini birbirinden ayristirabilmek güçlesmektedir. Üstelik sosyoekonomik etkilerin bir kismi kolaylikla nicellestirilemeyecek alanlari kapsamakta, nicellestirilebilecek göstergeler ise özellikle az gelismis ülkeler baglaminda mevcut istatistiksel veri bazinin en zayif oldugu alanlari kapsamaktadir. Sosyoekonomik etkilerin bütün boyutlariyla ve net bir biçimde ortaya konabilmesini güçlestiren bir diger etken, etkilerin bir ülkeden diger bir ülkeye, hatta ayni ülke içinde bir krizden bir diger krize farklililar göstermesi ve sosyoekonomik göstergelerin her zaman ayni yönde hareket etmemesidir. Bu güçlükler karsisinda, çalismada krizlerin sosyoekonomik etkilerinin belirlenmesine yönelik bir analitik çerçeve önerisi de gelistirilmektedir.

We assess the effectiveness of technology incubators in Turkey in supporting small and new firms. Information on 48 on-incubator and 41 off-incubator firms is gathered through face-to-face interviews to compare and to contrast those that benefit from incubators with those that do not. Our findings indicate differences between on- and off-incubator firms regarding their economic performance, highly in favor of on-incubator firms, but the same cannot be put forward concerning innovative output. We found financial support mechanisms and incubator support services important in explaining these performance differentials. We further argue that the impact of entrepreneur characteristics, business networking and interaction with universities are not strong enough.

Research shows an uneven partition of value added along commodity chains between transnational firms and producers in developing countries. This paper briefly discusses how such a distribution occurs and how it leads to unequal exchange in trade. A North-South trade model reveals the uneven development consequences of this exchange. The terms of trade between North and South help maintain a gap in capital accumulation between the two regions. The model reveals that capital flows covering the trade deficit of the South with the North may help stimulate the unrequited transfer of real resources from South to North.

The membership negotiations of Turkey with EU may start after satisfactory developments in the Copenhagen Criteria. Agriculture is expected to be one of the toughest areas in the accession negotiations. The difficulty will not only arise from the state of agriculture in Turkey, but also from the ever changing agricultural policy framework of EU. The structural and institutional adjustment abilities of Turkey during the pre-accession period will be the determining factors to ease the accession. The purpose of this study is to identify major elements in the pre-accession period through the description of agricultural environment in Turkey, together with the possible effects of accession on agriculture. Land and labor stem as the major divergences from the EU averages, and hence will form the basis of the accession negotiations. The next section is devoted to the structure of the basic factors of production in agriculture and to a general overview of agricultural production. The recent policy shifts and the costs and benefits of the agricultural policies are provided in the second section. The recent developments in the trade between EU and Turkey and the trade potential are presented in the third section. The last section is reserved for the concluding remarks.

Dünya nüfusunun dörtte üçlük bir kısmını oluşturan azgelişmiş ülkeler önemli bir kalkınma sorunuyla karşı karşıya bulunmaktadır. Bu soruna karşı, özellikle son elli yılda gösterilen ilgiye karşın bu ülkelerle sanayileşmiş ülkeler arasında büyük refah farklılıklarının bulunduğu, bu ülkelerde yaşayan milyonlarca insanın hâlâ yeterli beslenme, sağlık, eğitim gibi olanaklardan yoksun olduğu, işsizlik ve yoksulluk gibi sorunlarla karşı karşıya kaldığı görülmektedir. Zaman içinde evrim geçiren kalkınma kavramının bugün kendi kendine sürdürülebilen büyüme, üretim biçiminde yapısal değişme, teknolojik yenilik, sosyal, siyasal ve kurumsal yenileşme ve insanların yaşam koşullarında yaygın iyileşme gibi temel unsurlardan oluştuğu konusunda geniş bir görüş birliği bulunmaktadır. Birçok diğer alanda olduğu gibi, kalkınma sorununa ilişkin tartışmalar da son yıllarda artan ölçülerde yaygın bir küreselleşme söylemi içinde yapılmaktadır. Kalkınma kavramının aksine, küreselleşmenin yeterli bir kavramsal olgunluğa ulaştığı ve üzerinde fikir birliği oluşan bir tanımı olduğu söylenemez. Bununla birlikte, küreselleşmenin en yaygın kullanımda mal ve hizmetlerin, üretim faktörlerinin, teknolojik birikimin ve finansal kaynakların ülkeler arasında serbestçe dolaşabildiği ve faktör, mal, hizmet ve finans piyasalarının giderek bütünleştiği bir süreç anlamı taşıdığı söylenebilir. Bu alanlarda ulus devletlerin etkisinin giderek zayıflaması, buna karşılık çokuluslu şirketlerin başat bir rol üstlenmesi de küreselleşme sürecinin en temel özellikleri arasında yer almaktadır. İktisat dışındaki sosyal bilimcilerin ise küreselleşme sürecinin ?sosyal ilişkilerde ve karşılıklı bağımlılıkta dünya çapında artış gibi özelliklerini ön plana çıkardıkları görülmektedir. Küreselleşme, ortaya çıkmasındaki nedenler, temel özellikleri ve etkileri açısından da tartışmalı bir konudur. Öte yandan, günümüzdeki küreselleşme tartışmalarının bu boyutlarıyla son çeyrek yüzyılda bütün dünyada giderek yaygınlaşan neoliberal iktisat politikalarıyla ilişkilendirildiği gözlenmektedir. Neoliberal küreselleşme olarak tanımlanabilecek bu süreçte kalkınma olgusu doğrusal bir süreç olarak değerlendirilmekte ve piyasa ekonomisinin mutlak hâkimiyetiyle sonuçlanan bir ideal son?la özdeşleştirilmektedir. Bu çalışmanın amacı, neoliberal küreselleşme süreci içinde kalkınma açısından ortaya çıkan fırsat ve engelleri tartışmak, bu süreçle kalkınma arasındaki ilişkiyi bütüncül olma kaygısı taşımadan ana hatlarıyla sorgulamaktır. Neoliberal iktisat politikaları küreselleşme sürecini besleyen temel unsur olarak belirlenmekte ve bu sürecin kalkınma açısından fırsatlardan çok engeller oluşturduğu ve kalkınma amacıyla kimi temel açılardan çeliştiği sonucuna varılmaktadır.

This is the first study on private tutoring in Turkey. Private tutoring especially for the purpose of preparing for the competitive university entrance examination is an important, widespread phenomenon in Turkey. Private tutoring centers are commonly referred to as "dersane" in Turkish. This study first gives an overview of private tutoring centers. Next, it examines the determinants of private tutoring expenditures in Turkey using the results of the 1994 Household Expenditure Survey. The determinants examined within a Tobit model framework include total household expenditure, education levels of parents and other household characteristics. Such analysis of the household behavior of attempting to provide better education to their children will highlight the determinants of the demand for education and the intergenerational transfers in Turkey.

Bilindiği gibi Türkiye ekonomisi özellikle 1980´lerden bu yana hızlı bir yapısal dönüşüm süreci yaşamaktadır. Son yılların Türk iktisat yazınında farklı bakış açıları ve yöntemlerle bu sürecin nedenlerini ve sonuçlarını açıklamayı amaçlayan çalışmalara sıklıkla rastlanmaktadır. Bu çalışmanın amacı 1985-1996 dönemi için yapısal dönüşüm sürecinin ana unsurlarını belirleyebilmektir. Bu çalışmada talep yönlü girdi-çıktı (input-output) analizi temel yöntem olarak kullanılacaktır. Daha açık bir ifadeyle, üretim biçimlerindeki değişimlerin yanısıra, nihai talep unsurların sektörel üretim miktarlarındaki değişimlere olan etkileri ortaya konmaya çalışılacaktır. Böylece, yapısal değişim kaynaklarının üretim sektörleri bazında farklı etkileri irdelenebilecektir. Türkiye ekonomisi için hazırlanmış en son üç tablo olan 1985, 1990 ve 1996 yıllarına ait girdi-çıktı tabloları çalışmanın temel veri kaynaklarıdır. 1985-1996 dönemi ekonomide serbestleşme politikasının kısa dönem etkilerini gözlemlemek açısından 1985-1990 ve politikanın orta dönem etkilerini gözlemlemek açısından da 1990-1996 alt dönemlerine ayrılarak incelenecektir.

Foreign direct investment has been considered for a long time as an important channel for transfer of technology to developing countries, and an important tool to generate jobs in those countries. Multinationals bring the factor that developing countries need most, capital, and therefore, they may also help to ease the unemployment pressure created by a rapidly growing (urban) population. It is shown by many researchers that foreign establishments are much more productive than domestic firms, but the empirical evidence regarding technology spillovers is not unambiguous. In this paper, we suggest that the impact of foreign direct investment on local industry hinges on the dynamics of foreign and domestic establishments, i.e., entry, selection (exit), and growth processes. Our analysis on foreign and domestic establishments in Turkish manufacturing industry for the period 1983-96 indicates that foreign establishments have a better performance level than domestic ones when they are first established in the local market, and have a higher survival probability. However, when the establishment characteristics are controlled for, domestic establishments have the same survival probability, but achieve lower rates of employment growth in the early post-entry period.

The process of European Union Accession has provided a strong stimulus for various institutional changes in Turkey. The European Council decision taken at Helsinki (10-11 December 1999) was an important turning point in this process. The Accession Partnership, which followed the Helsinki summit, identified short and medium term priorities, intermediate objectives and conditions on which accession preparations must concentrate in the light of the political and economic criteria. One of the most important issues for Turkey regarding the adoption and implementation of the Community acquis is related with the labor market regulations and employment policies. The adoption of the Community acquis will certainly bring radical changes in the functioning of the labor market in Turkey with vital consequences for firms, and workers, as well as the long-term performance of the economy. The aim of this study is to provide information for the use of these agents on the employment and labor market issues that are important during the EU accession process. Since the topic is rather broad, the current study has concentrated upon the possible effects of the adoption of the employment acquis regulating work and employment conditions, and issues like child labor, discrimination, social protection have been ignored.

There are few studies on unemployment duration in developing countries. This is the first study on duration aspect of unemployment in Turkey. We use the results of the Household Labor Force Surveys of 2000 and 2001 to construct a cross-section of durations of unemployment spells. We analyze the determinants of probability of leaving unemployment or the hazard rate. The effects of the personal and household characteristics and the local labor market conditions are examined. Non-Parametric and parametric estimation methods are used, controlling for the unobserved heterogeneity. Two alternative definitions of unemployment are considered. The analyses are carried out for men and women separately. Our results indicate that women are experiencing higher unemployment durations then men. Age has a negative and education has a positive effect on the hazard rate. The effect of the local unemployment rate is large and negative. Duration dependence of the exit rate from unemployment is different for men and women. For men, there is slight U-shaped duration dependence, while for women there is no duration dependence.

1960'larda hızlanan sanayileşme sürecinde gelişmekte olan ülkelerin endüstriyel faaliyetlerinin sadece tekstil gibi geleneksel emek yoğun endüstriler ile sınırlı kalmayıp, aynı zamanda çelik, petrokimya, gübre, kağıt gibi yüksek oranda kirlilik yaratan ve bu ülkelerin geleneksel olarak karşılaştırmalı üstünlüğe sahip olmadıkları alanlara da kaydığı gözlenmiştir. Gelişmiş ülke tüketicilerinin temiz çevre taleplerinin artmasının ve çevreyle ilgili yasal düzenlemelerin ‘kirli endüstri’lerin (dirty industry) maliyetlerini arttırmaya başlamasının yüksek oranda kirlilik yaratan bu sektörlerin gelişmiş ülkelerdeki paylarının giderek azalmasında rol oynadığı iddia edilmektedir. Aynı zamanda gelişmekte olan ülkelerin tüketicilerinin çevre duyarlılıklarının az olması ve bu ülkelerin çevre ile ilgili yasal düzenlemelerinin gevşek olması ya da olmaması nedeniyle gelişmekte olan ülkelerin bu sektörler için doğal bir sığınak oluşturdukları iddia edilmektedir. Bu görüşe göre günümüzde ‘kirli endüstri’ler gelişmiş ülkelerden gelişmekte olan ülkelere doğru göç etmektedirler. Bu hipoteze literatürde “kirlilik sığınağı hipotezi” (pollution haven hypothesis) adı verilmektedir. Bu çalışmada öncelikli olarak Türkiye imalat sanayiindeki kirli endüstrilerin saptanması hedeflenmektedir. Bu amaçla ilk olarak imalat sanayiinin var olan kirlilik verileri kullanılarak bir seri kirlilik indeksi geliştirilmekte ve Türkiye imalat sanayiinin bu ölçütler çerçevesinde değerlendirmesi yapılarak kirli ve temiz endüstriler saptanmaktadır. Daha sonra kirli endüstrilerin toplam üretim, istihdam, ve ticaret içerisindeki payları, bu değişkenlerin tarihsel gelişimleri de göz önüne alınarak incelenmekte ve elde edilen bulguların yardımıyla Türkiye’nin bir kirlilik sığınağı olup olmadığı tartışılmaktadır.

Pollution haven hypothesis argues that the industries that are highly pollution intensive i.e. dirty industries, have been migrating from developed economies to the developing world. It is argued that the environmental concerns of the developed economies caused them to enact strict environmental regulations, which have increased the cost of production of the dirty industries at home. On the other hand, the developing countries with their low wages and lax environmental regulations have been attractive alternative producers in these sectors. At the same time this migration is also beneficial for developing countries that are in need of financial resources for industrial development. Consequently, developing countries provide pollution havens for dirty industries. In this process while the dirty industries have been migrating to the developing countries, the developed countries also have become net importers of these sectors. In this study the pollution haven argument for Turkey, for 1994-1997 period is examined. The study focuses on the pollution haven hypothesis from trade perspective by looking at the manufacturing industry data at 4-digit ISIC detail by using the panel data approach. It is found that exports increase as the dirtiness of the industries increases, providing some evidence for the pollution haven hypothesis.

Gelişmekte olan ülkelerden gelişmiş ülkelere gerçekleşen nitelikli işgücü göçü gelişmekte olan ülkeler açısından yüksek maliyetli bir hibe olarak nitelendirilebilir. Türkiye’den yurt dışına nitelikli işgücü göçü özellikle son dönemlerde peşpeşe yaşanan ekonomik krizlerden sonra daha da önem kazanmaktadır, çünkü ekonomik krizlerin ardından eğitimli gençlerde işsizlik önemli bir ölçüde artmıştır. Bu çalışma, 2002 senesinin ilk yarısında gerçekleştirilen bir anket uygulamasının sonuçlarına dayanmaktadır. Anketin hedef kitlesi yurt dışında öğrenimlerini sürdüren lisans, yüksek lisans ve doktora öğrencileri ile üniversite eğitimli işgücü olarak belirlenmiştir. Anketlerden elde edilen verilerle, çalışan profesyonellerin ve öğrencilerin Türkiye’ye geri dönme olasılıkları ve nedenleri, sıralı probit modeli ile kurgulandı ve kestirimler yapıldı. Literatürde, yüksek nitelikli işgücünün yurt dışına göç etmesinde ekonomik nedenlerin önemi vurgulanmaktadır. Yurt dışında kazanılan yüksek maaşlar, beyin göçünün en önemli nedenlerinden biri olarak görülmektedir. Çalışmamızda beklenenin aksine yurt dışında çalışanların Türkiye’ye geri dönmeme kararında yurt dışındaki yüksek gelirler istatistiksel olarak anlamlı bulunmamıştır. Öğrenci grubunda ise gelir farkları beklenildiği gibi önemli bulunmuştur. Öğrencilerin yurt dışında kalma kararındaki en önemli çekici faktör yurt dışındaki sistemli ve düzemli yaşam tarzı olmuştur. Yurt dışında çalışanların Türkiye’ye geri dönmeme kararındaki en önemli itici nedenlerden biri ise Türkiye’deki ekonomik ve siyasî istikrarsızlık olmuştur. Analizde, her iki grup için Türkiye’ye geri dönme veya yurt dışında kalma kararında gitmeden önceki dönme niyetleri ve ailenin rolü önemli çıkmıştır.

1995 Turkish parliamentary election was held almost under the conditions of a controlled experiment. The unique cross-section data pertaining to this election and the economic and political conditions surrounding it were utilized to study the relationship between the government’s economic performance and the vote shares of political parties. Turkish voters are found to be myopic, not looking back beyond the election year in assessing the government’s economic performance. A good performance is found to benefit the primary incumbent party at the expense of extremist opposition parties and a bad performance is found to benefit extremist opposition parties at the expense of the primary party in power. The junior party in a coalition government and the centrist opposition parties appear to be unaffected by the economic conditions. Evidence found is consistent with a strategic voting by the electorate, to diffuse power and/or to try parties and leaders that were not tried before or last tried a long time ago. These conclusions are essentially in conformity with the literature on other countries.